Kayıtlı kullanıcılar
Kullanıcı
Şifre

Beni hatırla


Karışık fotoğraf

izmir kestane pazarı camii
izmir kestane pazarı camii
Yorumlar: 0
Mustafa Cambaz

süleymaniye camii
süleymaniye camii

            

Önceki Fotoğraf:
süleymaniye camii

 
 Sonraki Fotoğraf:
süleymaniye külliyesi


süleymaniye camii
Açıklama: Bir numaram

Koca Sinan’ın biri kalfalık, diğeri ustalık dönemine ait iki eseri: Süleymaniye ve Rüstem Paşa…
Kaynaklardan derlediğim bilgilerle her ikisinin de özelliklerini, fotoğraf altlarında bol bol anlattım. Kaynaklar derken özellikle Süleymaniye’yle ilgili gördüğüm, duyduğum her eseri incelemeye çalıştım. Birçoğunu edindim. Ama en çok rahmetli Mimar Turgut Cansever’in Mimar Sinan adlı kitabından yararlandım. Çünkü bana göre Sinan’ı en iyi anlayan ve anlatan oydu.
Mimar Sinan eserleri veya genel olarak camilerle ilgilenenlerin mutlaka bir favorisi olur… Birini analatayım… Edirnekapı surlarının üzerinden Mihrimah Sultan Camii’ni çektiğim bir gün, camiyi adeta tavaf eden genç bir bayanla karşılaşmıştım. Eşi bir kenarda oturmuş onu bekliyordu. Ben de fotoğraf çekerken bir taraftan da onları izliyordum. Her yolu denedi fakat cami yıllardır kapalı olduğu için içeriye giremedi. Kadın camiyi incelerken sanki çok sevdiği biricik yavrusuna bakar gibiydi. Öylesine duygusal, öylesine sevecen… İlgimi çekti. Yanlarına yaklaştım, tanıştık. Amerika’da mimarlık okumuş. Mastırını tamamlıyormuş. Mihrimah Sultan Camii’nin yıllardır bir türlü onarılamaması onu çok üzüyormuş. Her yıl bir umutla, belki yeni bir şeyler yapılmıştır diye İstanbul’a geliyormuş… Kısacası kadın tam bir Mihrimah Sultan Camii aşığıydı.

Benim de en sevdiğim cami Süleymaniye’dir. Selimiye, Türk ve İslâm tarihinin en ihtişamlı yapısıdır… Osmanlı mimarisinin zirvesidir… Kubbe gelişiminin ulaştığı en üst noktadır… Koca Sinan’ın kendi ifadesiyle ustalık eseridir… Ama benim bir numaram Süleymaniye’dir…
Bu cami, her gittiğimde beni titretir, ağlatır… Hiç aşağıya inmeden 7 saat kubbelerinin üzerinde kaldığımı bilirim. Kubbelerinin üstü derken, Süleymaniye’nin üst yapısı, dar sokaklardan, koridorlardan, merdivenli yokuşlardan oluşan koca bir mahalle gibidir. Restorasyonu tamalandığında bu mahalleyi sabahtan akşama kadar tekrar gezeceğim inşaallah.

Paşa çiniyi bol bulmuş…

Gelelim Rüstem Paşa Camii’ne… Bu eser, mimarisinden çok çinilerinin kalitesi ve zenginliğiyle tanınıyor. Zengin bir çini müzesi gibi olan bu yapıyı, ünlü haber dergisi Newsweek bile, 2007 Martı’nda çıkan sayısında çinilerinden dolayı Avrupa’nın en güzel mabedi ilân etmişti...
Bana göreyse, iç duvarlarının tümünü kapatıp avluya kadar taşan çinileriyle renkli bir çiçek bahçesini andıran bu camide başka bir şeyler var. Koca Sinan’ın uygulamalarında, süslemenin bu kadar abartıldığı hiç görülmez. Sinan, mimari- süsleme dengesini çok önemseyen bir tasarımcıdır. Bu dengeyi bütün eserlerinde çok iyi ayarlamış, çinileri ancak belirli noktaları vurgulamak için kullanmış. Dolayısıyla buradaki abartılı süsleme Sinan eserine yakışmıyor.

Camideki çini bolluğu büyük ihtimalle Rüstem Paşa’nın isteği doğrultusunda gerçekleşti ve burada bir öc alma durumları var… Kimdir Rüstem Paşa? Osmanlı tarihinde sevmediğim üç beş devlet adamından biri… Kanuni’nin sadrazamı ve damadı… Hürrem’in has elemanlarından… Sahtekârın teki, adam değil ama zengin mi zengin…

Hürrem değil Rokselana

Burada paşayı bırakıp biraz Hürrem Sultan olarak bilinen Rokselana’ya değinelim. Geçtiğimiz günlerde televizyonda bir kitap tanıtım programı izliyordum. Akıllının biri “Hürrem Sultan melek mi yoksa şeytan mı?” adlı bir kitap yazmış. Birazcık tarih okuyan, Hürrem’in şeytanın önde gideni olduğunu bilir. Onu melek olarak gören kimse yok ki…
Bu arada bir tarihçi hocamın dediği gibi, ona Hürrem demek de doğru değil. Çünkü Hürrem adı kirlenir.
Her nasılsa Kanuni’nin büyük sevgisini kazanan bu Rokselana, sevgiyle yetinmedi. Ekibini kurup devleti ele geçirmek istedi. Kanuni’nin yaşlılık döneminde büyük ölçüde de başarılı oldu ve en güçlü devrinde Osmanlı’nın çöküşünü hazırlayan temelleri attı. Padişahın ilk eşinden olan ve Kanuni’den sonra tahta geçmesine kesin gözüyle bakılan Şehzade Mustafa’yı yok ettirmek için elinden gelen her türlü çirkefliği yaptı. İlk işi, şehzadeye en yakın kişi olan ve “makbul” sıfatıyla bilinen Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa’yı öldürtmek oldu. Bu olaydan çok önce Kanuni’nin deliler gibi sevdiği biricik kızı Mihrimah’ı binbir oyunlar sonucunda Rüstem Paşa’yla evlendirmişti. Yani Rüstem sahtekârı hızlı adımlarla devlette yükselmeye adaydı. Kafası da sinsilik ve puştluklara çalışıyordu. Hemen, daha önce “makbul”, ancak idamından sonra “maktul” olarak tarihte yerini alan İbrahim Paşa’nın koltuğuna oturdu. Örgüt güçleniyordu…

Ergenekonun anası Hürrem

Örgüt diyorum çünkü günümüzdeki Ergenekon yapılanmasının kökü Rokselana’ya kadar gider. Eğer adına Ergenekon denilen oluşumla ilgili anlatılanlar doğruysa, böyle bir yapılanmanın anası Rokselana’dır. Devleti ele geçirmek için devlet içindeki yapılanma aynı, taktik aynı, uygulama aynı, söylem aynı, aynı da aynı…
Sadrazam olunca padişaha karşı ikna gücü daha da artan Rüstem, hâmiyesi Rokselana ile birlikte Şehzade Mustafa’ya karşı devletin bütün imkânlarını kullanarak tezgâhlarını kurmaya başladılar. Şehzade Mustafa’nın mühründen kazıtıp onun adına İran şahına bağlılık mektubu yazdılar, bu mektubu yine kendileri ele geçirdiler ve Kanuni’ye sundular. Şehzadenin, tahtı ele geçirmek için hazırlıklar yaptığını türlü yalanlarla besleyerek padişaha ilettiler ve neticede Kanuni’yi inandırdırarak şehzadeyi onun gözleri önünde cellâtlara boğdurdular. Zavallı şehzade, babasının daveti üzerine otağa gelirken hiçbir şeyden haberi yoktu. Cellâtlar üzerine saldırdığında durumu farketti. Güçlüydü, direndi… Cellâtlar bir türlü hakkından gelemiyordu. Tam bu sırada bir başka Rokselana köpeği ortaya çıktı. Zal Mahmut… Hani şu Eyüp’teki Mimar Sinan eseri, mükemmel Zal Mahmut Paşa Camii’nin bânisi… Arkadan saldırdı ve şehzadenin hayalarından yakalayarak onu yere yıktı. Cellatlar üzerine abanarak şehzadeyi şehit ettiler. Kanuni de bütün bunları perde arkasından izledi. 75 yaşına geldiği halde hâlâ tahtı oğluna bırakmayıp bütün bunların olmasına sebep olan, bir kadın uğruna devleti ikinci plâna alan ve bir çok devlet adamını haksız yere idam ettiren biri Kanuni Sultan Süleyman da olsa öbür dünyada mutlaka bir hesaplaşma olacaktır. Hesap soranların başında da muhtemelen babası Yavuz Sultan Selim gelecektir…

Zal Mahmut da ödülü hak etmiştir artık. O da Rüstem gibi hızla yükselir. Kendisini tabii ki okuduklarımla tanıdım. Allah bildiği gibi yatırsın diyorum... Ama yaptırdığı camiyi çok seviyorum. Çünkü Sinan eseri… Eyüp Sultan Hazretleri dolayısıyla Eyüp Camii’nin ayrı, özel bir yeri vardır. Fakat yapı olarak, mimari olarak Zal Mahmut Paşa Camii yanında çok siliktir. Eyüp’ün en güzel camisi Zal Mahmut’tur.

Kıroyum ama para bende

Dönelim Rüstem ve yaptırdığı camiye… Yukarıda bu camide bir öc alma durumları var demiştim. Haddim olarak veya olmayarak Rüstem Paşa Camii ile ilgili bir iddiam var… Mimar Sinan’ın, Mihrimah Sultan’a karşı plâtonik bir ilgisinin olduğu söylenir. Mezarını Süleymaniye Camii köşesindeki küçük bir yere yapması da bu ilgiyle açıklanır. İstanbul’da iki külliyesi olduğu halde, Mihrimah Sultan’ın kabri çok sevdiği babası Kanuni’nin yanıbaşında yani Süleymaniye’dedir. Sinan’ın da hayatında yakın olamadığı Mihrimah’a, hiç olmazsa ölümünde yakın olabilmek düşüncesiyle mezarını buraya yaptırdığı rivayet edilir.
Mimar Sinan’ın, Mihrimah’a olan bu ilgisini bence Rüstem biliyordu. Mihrimah’la evlendi fakat Sinan’ın önceden de olsa var olan bu ilgisi onu hep rahatsız etti. Sinsi biri olduğunu biliyoruz. Sinan’a karşı içten içe bir hırs besledi. Süleymaniye’nin yapım sürecinde bu hırsını belli etmişti. İnşaat gecikince, “Hazinedeki bütün parayı harcıyor, camiyi de tamamlayamıyor. Koca Osmanlı’yı cihana rezil ediyor” diye Kanuni’yi mimarına karşı sürekli doldurdu. Hatta bir ara mimarbaşılıktan azlettirmeye bile razı etti. Fakat “Gücün Simgesi Süleymaniye” zamanında tamamlanınca rezile bağladı…
Bütün bunların ardından yaptırdığı camiyle de kendince intikamını aldı. Nasıl mı? Sinan’ın eserleri ve uygulamaları ortadaydı. Üslûbunu, malzeme kullanımını, yani mimari- süsleme dengesini nasıl önemsediğini biliyordu. Caminin bütün duvarlarında hatta dışında bile en değerli çinilerin kullanılmasını istedi. Böylece hem zenginliğini gösterecek, hem de Sinan’ın üslûbunu, dengesini bozacaktı. Para onda olduğu için camiyi de istediği gibi yaptırma hakkı onundu. Öyle de oldu… (28/ 09/ 2009)
Kelimeler:  
Tarih: 29.09.2009 00:22
Görüntülenme: 1988
İndirilme: 2
Oylama: 0.00 (0 Oy(lar))
Dosya boyutu: 134.0 KB
Ekleyen: Mustafa Cambaz

EXIF Info
Yapım: NIKON CORPORATION
Model: NIKON D200
Pozlama Süresi: 1/400
Buşluk Verisi: F/11
ISO hızı: 200
Oluşturma Tarihi: 28.09.2009 12:46:58
Merkez Uzunluğu: 135mm

Powered by DNAsoft